Wernicke-Korsakoff Sendromu
Wernicke-Korsakoff Sendromu



Bilindiği üzere Türkiye’de bilirkişilik hizmetleri, yoğun olarak Adli Tıp Kurumu tarafından verilmektedir. ATK içinde son dönemde yaşanan sorunlar nedeniyle; bu alanda oluşmuş bulunan uzmanlık derneği, tabip odası ve baro yetkilileri geçtiğimiz günlerde kamuoyunun dikkatini bu kuruma çeken ve yaşanılan kimi usulsüz, haksız ve politik gerekçeli tasarrufları eleştirmişlerdir. Bu eleştiriler derneğimizin çalışma alanıyla ilgili çeşitli tehlikelerin söz konusu olabileceğini göstermektedir.

Adli Tıp Kurumu’nun bilirkişi olarak yer aldığı alanlar çok geniştir. Hasta haklarını yakından ilgilendiren “malpraktice-hekim hataları” konusu da bunların arasında yer almaktadır. Adliyeye yansıyan bir çok hak ihlâlinde ATK, ve bazı üniversitelerin adli tıp kürsüleri hekim hataları konusunda temel bilirkişilik işlevlerini yüklenmiş durumdadırlar. Fakat bir çok örnekte bu kurumların bilirkişilik değerlendirmeleri arasında farklar bulunmaktadır.

ATK dünyada örneği bulunmaz bir şekilde devletin “resmi bilirkişilik kurumu”dur ve bu konumu nedeniyle özellikle bir tarafını devletin oluşturduğu hukuksal süreçlerde yeterince tarafsız davranamadığı gözlenmektedir. Yargı organları, mahkemeler ATK’ndan görüş almaksızın pek çok davayı sonuçlandıramazlar. Bunun nedeni hukuki içtihatlar ile Türkiye’de herhangi bir başka kurumun; Adalet Bakanlığı’na bağlı resmi bilirkişilik kurumu kadar ciddiye alınamamasıdır. Yasal olarak alınan görüşe uymak değil görüşün alınması esas olsa da resmi bilirkişilik kurumu Adli Tıp Kurumu’nun raporları yargı organları nezdinde diğer kurumlara göre daha bağlayıcıdır. Bu tıbbi bilirkişilik hizmetlerinin çok büyük bir bölümünün Adli Tıp Kurumu tarafından verilmesinden kaynaklanmaktadır.

Hatta bu durum son yıllarda rapor düzenleyebilecek diğer kurumları engelleyerek özellikle üretilmektedir. İstanbul Üniversitesi’ne bağlı tıp fakültelerinin adli tıp ana bilim dalları, daha birkaç yıl önce rektörlük tarafından getirilen kişisel başvurulara rapor verilmemesi yönündeki yasaklamalar nedeniyle bugün rapor verememektedirler. Rektörlük bu yasağı ile bir yandan adaletin temel ilkelerinden olan eşitlik ilkesinin uygulanmasını engellerken, diğer yandan hekimin saptadığını rapor etmesini önleyerek, bir anlamda hekimliğe ve hekimlere yönelik haksız bir müdahalede bulunmaktadır. Sonuç olarak bir çok hasta hakkı ihlâlinde “mağdurlar”, ATK’nun “resmi” görüşüne mahkûmdur. Adli Tıp Kurumu’nun bu ağırlığı bahsedilen yasaklarla birlikte giderek “tekel” olma noktasına varmaktadır.

ATK eğer hukuki bir soruşturma/yargılama söz konusu değilse kişisel başvurulara cevap vermemektedir. Resmi yargı yolları kullanılmadan yani dava açılmadığı takdirde ATK’dan herhangi bir rapor alınamamaktadır. Söz konusu rapor ise dava açılma aşamasında delil niteliği taşımaktadır, dava açılırken edinilmesi gereken belgedir ve tarafların bu raporları ayrı ayrı edinebilmeleri gerekir. Mağdurların elinde tıbbi uygulamada (yapılmışsa) nerede hata yapıldığını bilmelerini sağlayacak olan bir belgenin olması hak arama sürecini başından sonuna kadar etkileyen bir durumdur. Maalesef tıbbi raporlar süreç başladıktan sonra elde edilmektedir. Kişilerin bilgi edinme hakları bu tekel nedeniyle çok defa ihlal edilmektedir. Bu tekelin kaldırılması gerekmektedir.

Diğer yandan kamuoyunda Adli Tıp Kurumu raporlarının, alternatifi olmadığı için yeterli nitelikte olmadığı ve siyasi iktidarın baskısı ile raporlarını değişebildiği yolunda değerlendirmeler yapılmaktadır. Bunun son örneklerinden birisi cezaevlerinde girdikleri ölüm oruçlarına bağlı “Wernicke-Korsakoff Sendromu” olan hastalarda görülmektedir. ATK yıllarca Wernicke-Korsakoff Sendromu tanısıyla ceza tehiri uygulanmasına olanak veren raporlar verdiği hasta mahkumlara “iyileştikleri” yönünde raporlar düzenleyerek hasta mahkumların ceza tehiri ve cumhurbaşkanlığı affından yararlanma imkanlarını ortadan kaldırmıştır.“Wernicke-Korsakoff Sendromu”nun hiçbir şekilde iyileşmediği dünya tıbbı tarafından kabul edilmektedir. Bu saptamaya göre WKS’da hastaların kendi hayatlarını tek başlarına devam ettirmeleri, hele hele bunun; bir çok yoksunluğun yaşandığı cezaevi koşullarında sağlanmasının tümüyle olanaksızlığı ortaya konulmaktadır.

Hal böyleyken, ATK hekimleri Wernicke-Korsakoff Sendromu olan mahkumlara “iyileşti” şeklinde rapor vermişlerdir. ATK’nın kurumsal yapısı çatısı altında görev yapan ve bu rapora imza atan hekimler ya bunu tüm dünyanın tıp ve bilim çevrelerine karşı savunmalıdır ya da bu raporların hasta mahkumların siyasi suçlular olması nedeniyle değiştirildiğini kabul etmelidir. ATK bu haliyle, raporlarında siyasi iktidarın değişmesi ile yaptığı bu değişikliklerle kamuoyuna ve raporlarına muhtaç olan insanlara güven vermemektedir. Adli Tıp Kürsüleri’nin rapor verememesi nedeniyle mağdurların hak arama yolları tıkanmaktadır. Şüpheli raporlar verilerek tekrar cezaevine konulan hastaların hayatları tehlikededir. Bilirkişilik yükünü ATK’nun üzerine koyarak çözmeye çalışan adalet sistemi hayati hatalar yapma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Resmi bilirkişilik uygulamasının sonlandırılması Türkiye’de adli tıbbın özerk bir kurumda yapılanması sağlanmalıdır. Kişilerin üniversitelerden bireysel rapor alabilmesi sağlanmalı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün yasağı kaldırılmalıdır. Adli tıp hizmetlerinde standardizasyon ve eşitlik sağlanmalıdır ve bu kamu eliyle yapılmalıdır.

Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği

 

Anasayfa  |  Hesap Numaralarımız  |  İletişim

Copyright 1997-2020 www.hayad.org.tr Tüm hakları saklıdır.